19. Mektub’un "On Altıncı İşareti’nin 2. Kısmı" olan “Fetret Dönemi, Kâhinler ve Sanemler” ile alakalı mucizeleri cümle cümle izah eder misiniz?
İkinci kısım:
İrhasât’ın ikinci Kısmı
İrhâsâttan ve delâil-i nübüvvetten maksad şudur ki:
İrhasât’ın ne olduğu ve peygamberliğe nasıl delil olduğundan maksat şudur:
Bi’set-i Ahmediyeden (asm) evvel zaman-ı fetrette kâhinler, hem o zamanın bir derece evliyâ ve ârif-i billâh olan bir kısım insanları, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın geleceğini haber vermişler ve ihbârlarını da neşretmişler. Şiirleri ile gelecek asırlara bırakmışlar.
Son Peygamber olan Hz. Muhammed’e peygamberlik vazifesi verilmeden önceki zamana fetret zamanı denir. Bu zaman dilimi yaklaşık 600 yıldır. İşte bu fetret zamanlarında aralarında kâhinler[1] ve o zamanın bir derece evliyası olan ârif-i billah olan bazı insanlar, resul-i Ekrem (asm)’ın geleceğini haber vermişler. Verdikleri bu haberleri çoklukla yaymışlar. Bazıları bu haberleri şiirleriyle sonraki asırlara miras bırakmışlar.
Onlar çoktur. Biz ehl-i siyer ve tarihin nakil ve kabul ettikleri meşhur ve münteşir olan bir kısmını zikredeceğiz.
Bu şekilde verilen haberler çoktur. Biz sadece siyer ve tarih bilginlerinin gerçekliğini kabul edip delilleriyle naklettikleri meşhur olmuş ve çokça yaygın olanlarını burada zikredeceğiz.
Ezcümle,
Fetret Zamanı Resul-i Ekrem (asm) Hakkında Verilen Haberlerin Birincisi:
Yemen padişahlarından تُبَّعْ isminde bir melik, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın evsâfını eski kitaplarda görmüş, îmân etmiş. Şöyle bir şiirini i‘lân etmiş: شَهِدْتُ عَلٰٓي اَحْمَدَ اَنَّهُ رَسُولٌ مِنَ اللّٰهِ بَارِي النَّسَمِ ٭ فَلَوْ مُدَّ عُمْر۪ٓي اِلٰي عُمْرِه۪ لَكُنْتُ وَز۪يرًا لَهُ وَابْنَ عَمٍّ Yani “Ben Ahmed’in (asm) risâletini tasdîk ediyorum. Ben onun zamanına yetişse idim, ona vezir ve ammizâde (Hâşiye)[2] olurdum.”
Yemen padişahlarından Tübbâ[3] isminde bir padişah, Resul-i Ekrem (asm)’ın vasıflarını eski kutsal kitaplarda görmüş. Efendimize iman etmiş. Şöyle bir şiirle imanını ilan etmiş. “Ben -İncil’de adı Ahmed olan- zâtın peygamberliğini tasdik ediyorum. Şayet ben onun zamanına yetişseydim, ona vezir ve emmioğlu olurdum.”
İkincisi:
Fetret Zamanı Resul-i Ekrem (asm) Hakkında Verilen Haberlerin İkincisi:
Meşhur Kuss ibn-i Sâide ki, kavm-i Arabın en meşhur ve mühim hatîbi ve muvahhid bir zât-ı rûşen-zamîrdir. İşte şu zât da bi’set-i Nebeviyeden evvel risâlet-i Ahmediyeyi (asm) şu şiir ile i‘lân ediyor: اَرْسَلَ ف۪ينَٓا اَحْمَدَ خَيْرَ نَبِيٍّ قَدْ بُعِثَ ٭ صَلّٰي عَلَيْهِ اللّٰهُ مَا عَجَّ لَهُ رَكْبٌ وَحُثَّ
Meşhur Kuss b. Saide[4] ki, Arap milletinin en meşhur ve önemli hatiplerinden ve aynı zamanda tevhit inancına sahip bir haniftir. İşte bu zat da Hz. Muhammed (asm)’a henüz peygamberlik verilmeden önce şu şiiriyle -adı İncil’de Ahmed olan- zatın peygamberliğini ilan ediyor. “Gönderilen peygamberlerin en hayırlısı olan Ahmed’i içimizde gönderdi. Süvariler onun için tozu dumana katıp teşvik edildikçe Allah ona rahmet eylesin.”
Üçüncüsü:
Fetret Zamanı Resul-i Ekrem (asm) Hakkında Verilen Haberlerin Üçüncüsü:
Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ecdadından olan Ka‘b ibn-i Lüeyy, nübüvvet-i Ahmediyeyi (asm) ilhâm eseri olarak şöyle i‘lân etmiş: عَلٰي غَفْلَةٍ يَاْتِي النَّبِيُّ مُحَمَّدٌ فَيُخْبِرُ اَخْبَارًا صَدُوقًا خَب۪يرُهَا Yani “Füc’eten Muhammedü’n-Nebî (asm) gelecek. Doğru haberleri verecek.”
Resul-i Ekrem (asm)’ın atalarından olan Kâ’b b. Lüey[5] Hz. Muhammed’in (asm) peygamberliğini ilham eseri olarak şöyle ilan etmiş: “Peygamber Muhammed (asm) ansızın gelecek. Doğru haberleri verecek.”
Dördüncüsü:
Fetret Zamanı Resul-i Ekrem (asm) Hakkında Verilen Haberlerin Dördüncüsü:
Yemen padişahlarından Seyf ibn-i Zîyezen, kütüb-ü sâbıkada Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın evsâfını görmüş, îmân etmiş, müştâk olmuş idi. Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ceddi Abdülmuttalib Yemen’e kafile-i Kureyş ile gittiği zaman, Seyf ibn-i Zîyezen onları çağırmış.
Yemen padişahlarından Seyf b. Zî-yezen[6] Resul-i Ekrem (asm)’ın vasıflarını önceki kitaplarda görmüş. İman etmiş. Hatta Efendimize karşı ciddi bir iştiyak duymuştu. Resul-i Ekrem (asm)’ın atası Abdülmuttalip Kureyş kafilesiyle Yemen’e gittiği zaman, Seyf b. Zî-yezen onları yanına çağırmış.
Onlara demiş ki: اِذَا وُلِدَ بِتِهَامَةَ وَلَدٌ بَيْنَ كَتْفَيْهِ شَامَةٌ كَانَتْ لَهُ الْاِمَامَةُ وَاِنَّكَ يَا عَبْدَ الْمُطَّلِبِ لَجَدُّهُ Yani “Hicaz’da bir veled dünyaya gelir. Onun iki omuzu arasında hâtem gibi bir nişan var. İşte o veled, umum insanlara imam olacak.” Sonra gizli Abdülmuttalib’i çağırmış, “O veledin ceddi de sensin” diye, kerâmetkârâne bi’setten evvel haber vermiş.
Onlara demiş ki, "Hicaz’da bir çocuk dünyaya gelir. Onun iki omuzu arasında mühür gibi bir nişan, bir alâmet vardır. İşte o çocuk bütün insanlığa imam olacak” demiş. Sonra gizli bir şekilde Abdulmuttalib’i yanına çağırmış. “Doğacak olan çocuğun atası sensin” diyerek keramet gösterircesine Peygamberimiz ve daveti henüz gelmeden haber vermiş.
Beşincisi:
Fetret Zamanı Resul-i Ekrem (asm) Hakkında Verilen Haberlerin Beşincisi:
Varaka ibn-i Nevfel, Hatice-i Kübrâ’nın ammizâdelerinden, bidâyet-i vahiyde Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm telâş etmiş. Hatîce-i Kübrâ o hâdiseyi meşhur Varaka ibn-i Nevfel’e hikâye etmiş. Varaka demiş: “Onu bana gönder.”
Varaka b. Nevfel,[7] Peygamber Efendimizin birinci eşi Hz. Hatice-i Kübra’nın[8] emmi oğullarından biriydi. Resul-i Ekrem (asm) ilk vahiy geldiği zaman telaş etmiş. Bunun üzerine Hz. Hatice-i Kübra (ra) -ne olduğunu anlayamadıkları- ilk vahyin geliş hadisesini amcasının oğlu olan Varaka b. Nevfel’e anlatmış. Varaka, Hz. Hatice’ye “O'nu bana gönder” demiş.
Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Varaka’nın yanına gitmiş. Mebde’-i vahiydeki vaz‘iyeti hikâye etmiş. Varaka demiş: بَشِّرْ يَا مُحَمَّدُ اِنّ۪ٓي اَشْهَدُ اَنَّكَ اَنْتَ النَّبِيُّ الْمُنْتَظَرُ وَبَشَّرَ بِكَ ع۪يسٰي Yani “Telâş etme. O hâlet vahiydir. Sana müjde! İntizâr edilen Nebî sensin. Îsâ seninle müjde vermiş.”
Resul-i Ekrem (asm) Varaka’nın yanına gitmiş. Vahyin başlangıcında olan halleri ona anlatmış. Varaka, “Telaş etme! Yaşadığın o hal vahiydir. Sana müjdeler olsun! Gelmesi beklenen peygamber sensin. İsa (as) senin gelişini müjde vermişti” demiş.
Altıncısı:
Fetret Zamanı Resul-i Ekrem (asm) Hakkında Verilen Haberlerin Altıncısı:
Askalânü’l-Hımyerî nâm ârif-i billâh, bi’setten evvel Kureyşîleri gördüğü vakit, “İçinizde da‘vâ-yı nübüvvet eden var mı?” “Yok” derlerdi. Sonra bi’set vaktinde yine sormuş. “Evet” demişler. “Biri da‘vâ-yı nübüvvet ediyor.” Demiş: “İşte, âlem onu bekliyor.”
Askalânü’l Hımyerî[9] namı verilen ‘ârif-i billah: Kendiliğinden Allah’ı tanıyan’ bir kişi henüz Peygamber (asm) gelmezden evvel Kureyş kabilesine mensup olanlardan birilerini gördüğü zaman; “İçinizde peygamberlik dava eden var mı?” diye sorardı. Her defasında “yok” derlerdi. Sonra Efendimize vahiy geldikten ve davasını etrafa yaymaya başladıktan sonra yine sormuş. “Evet, peygamberlik davasında bulunan biri var” demişler. -kuvvetle muhtemel vasıflarını, ahlakını, davetinin içeriğini de o zata anlatmışlar.- O adam, “İşte âlem onu bekliyordu” demiş.
Yedincisi:
Fetret Zamanı Resul-i Ekrem (asm) Hakkında Verilen Haberlerin Yedincisi:
Nasârâ ulemâ-yı benâmından İbnü’l-Alâ, bi’setten ve Peygamberi görmeden evvel haber vermiş. Sonra gelmiş, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ı görmüş, demiş: وَالَّذ۪ي بَعَثَكَ بِالْحَقِّ لَقَدْ وَجَدْتُ صِفَتَكَ فِي الْاِنْج۪يلِ وَبَشَّرَ بِكَ اِبْنُ الْبَتُولِ Yani “Ben senin sıfatını İncil’de gördüm, îmân ettim. İbn-i Meryem İncil’de senin geleceğini müjde etmiş.”
Hristiyanların en seçkin ve önemli âlimlerinden olan İbnü’l Alâ,[10] Efendimiz (asm)’a henüz peygamberlik gelmeden ve Peygamberimizi görmeden önce -son peygamberin geleceğini vasıflarıyla beraber- haber vermiş. Sonra gelip Hz. Peygamber (asm)’ı görmüş. Efendimize hitaben şöyle demiş; “Ben senin sıfatlarını İncil’de gördüm. Sana iman ettim. Meryem oğlu İsa (as), İncil’de senin geleceğini müjde etmişti.”
Sekizincisi:
Fetret Zamanı Resul-i Ekrem (asm) Hakkında Verilen Haberlerin Sekizincisi:
Bahsi geçen Habeş padişahı Necâşî demiş: لَيْتَ ل۪ي خِدْمَتَهُ بَدَلًا عَنْ هٰذِهِ السَّلْطَنَةِ Yani “Keşke şu saltanata bedel, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’ın hizmetkârı olsa idim. O hizmetkârlık saltanatın pek fevkındedir.”
Önceki bölümlerde bahsi geçen Habeşistan Necaşî’si (padişahı) Ashame şöyle demiş: “Keşke şu saltanata karşılık Araplardan olan son peygamber Hz. Muhammed (asm)’ın bir hizmetçisi olsaydım. O zata hizmetçi olmak bir ülkenin kralı olmanın pek üstündedir.”
Şimdi, ilhâm-ı Rabbânî ile gāibden haber veren bu âriflerden sonra, gāibden ruh ve cin vâsıtasıyla haber veren kâhinler, pek sarîh bir sûrette Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın geleceğini ve nübüvvetini haber vermişler. Onlar çoktur. Biz onlardan meşhurları ve ma‘nevî tevâtür hükmüne geçmiş ve ekser tarih ve siyerde nakledilmiş birkaçını zikredeceğiz. Onların uzun kıssalarını ve sözlerini siyer kitaplarına havâle edip, yalnız icmâlen bahsedeceğiz.
Şimdi, Rabbimizin ilham etmesiyle gâibden haber veren bu ârif insanlardan başka gâibden ruh ve cin vasıtasıyla aldıkları haberleri veren kâhinler, Resul-i Ekrem (asm)’ın geleceğini ve peygamberliğini pek ayrıntılı ve açık bir şekilde haber vermişler. Bu haberler çoktur. Biz onlardan sadece meşhur olan, manevi tevatür derecesine çıkmış, çoğu tarih ve siyer kitaplarında nakledilmiş birkaçını zikredeceğiz. Bu haberlerin uzun olan kıssalarını ve sözlerini -Efendimizin hayatını inceleyen ve kaydeden- siyer kitaplarına havale edip burada yalnız özet şeklinde bahisler yapacağız.
Birincisi:
Resul-i Ekrem (asm) Hakkında Kahinlerin Verdiği haberlerin Birincisi
Şıkk isminde meşhur bir kâhindir ki, bir gözü, bir eli, bir ayağı varmış. Âdetâ yarım insan. İşte o kâhin, ma‘nevî tevâtür derecesinde kat‘î bir sûrette tarihlere geçmiş ki, risâlet-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm’ı haber verip mükerreren söylemiştir.
Şıkk adında meşhur bir kâhin vardı. Bir gözü, bir eli, bir ayağı vardı. Adeta yarım insan şeklindeydi. İşte bu kâhin, Hz. Muhammed’in (asm) peygamberliğini tekrarlı olarak haber vermiştir. Onun verdiği haberler, doğruluğu kesin bir şekilde tarihe mâl olmuş. Manevî tevatür derecesine çıkmış.
İkincisi:
Resul-i Ekrem (asm) Hakkında Kahinlerin Verdiği haberlerin İkincisi
Meşhur Şam kâhini Satîh’dir ki, kemiksiz, âdetâ a‘zâsız bir vücûd, yüzü göğsü içinde bir u‘cûbe-i hilkat ve çok da yaşamış bir kâhindir. Gāibden verdiği doğru haberler, o zaman insanlarda şöhret bulmuş.
Şam civarının meşhur kâhini Satîh’dir. Bu kişi, kemiksizdi. Adeta organları olmayan bir bedeni vardı. Yüzü, göğsünün içinde olan yaratılış garibesi biriydi. Çok uzun yaşamıştır. Gâibden verdiği doğru haberleriyle o zaman insanları arasında meşhur oldu.
Hatta Kisrâ, yani Fars padişahı gördüğü acîb rüyayı ve velâdet-i Ahmediye (asm) zamanında sarayın on dört şerefesinin düşmesinin sırrını Satîh’den sormak için, Mûbezân denilen âlim bir elçisini göndermiş. Satîh demiş: “On dört zât, sizlerde hâkimiyet edecek. Sonra saltanatınız mahvolacak. Hem birisi gelecek, bir din izhâr edecek. İşte o, sizin din ve devletinizi kaldıracak!” meâlinde Kisrâ’ya haber göndermiş.
Hatta o zamanın Sasani devletinin başı olan Kisrâ yani farsların padişahı çok ilginç bir rüya görür. Ve bir gece sarayının on dört burcu yarılıp düşmesi üzerine -ki bu olay Efendimizin doğduğu gece yaşanır- bu işin sırrını, işaret ettiği manayı öğrenmek için Mûbezan adındaki bilgin bir vezirini Satîh’in yanına gönderir. Satıh o adama şöyle demiş: “Sizden on dört kişi daha hâkimiyet edecek. Sonra -Sasani Devletinin- saltanatı mahvolacak. Hem de birisi gelecek, bir din ortaya koyacak. İşte o kişi sizin din ve devletinizi ortadan kaldıracak” anlamına gelecek yorumlarını Kisrâ’ya haber göndermiş.
İşte o Satîh, sarîh bir sûrette âhirzamân peygamberinin gelmesini haber vermiş.
İşte Satıh adındaki bu ilginç yaratılışlı kâhin çok ayrıntılı ve açık bir şekilde dünyanın son zamanının peygamberi olan Hz. Muhammed’in (asm) geleceğini haber vermiş.
Resul-i Ekrem (asm) Hakkında Kahinlerin Verdiği haberlerin Üçüncüsü
Hem kâhinlerden Sevâd ibn-i Kāribi’d-Devsî ve Hunâfir ve Ef‘âs Necrân ve Cizl ibn-i Cizli’l-Kindî ve İbn-i Halasati’d-Devsî ve Fâtıma bint-i Nu‘mân-ı Necâriye gibi meşhur kâhinler, siyer ve tarih kitaplarında tafsîlen beyân ettikleri vecih üzere, âhirzamân peygamberinin geleceğini, o peygamber de Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm olduğunu haber vermişler.
Hem yine kahinlerden Sevâd b. Karib ed-Devsî[9], Hunâfır[10], Ef’âs Necran, Cizl b. Cizl el-Kindî, İbn-i Halasat ed-Devsî, Fâtımâ bint-i Numan en-Necâriye[11] gibi meşhur kahinler ‘ahir zaman peygamberinin geleceğini ve o gelecek peygamberin de Hz. Muhammed (asm) olduğunu’ haber vermişler. Onların verdikleri haberleri siyer ve tarih kitapları ayrıntılı bir şekilde delilleriyle ortaya koymuşlar ve kayıt altına almışlar.
Resul-i Ekrem (asm) Hakkında Kahinlerin Verdiği Haberlerin Dördüncüsü
Hem Hazret-i Osmân’ın akrabasından Su‘dî bint-i Küreyz, kâhinlik vâsıtasıyla, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nübüvvetini gāibden haber almış. Bidâyet-i İslâmda Hazret-i Osmân-ı Zinnûreyn’e demiş ki: “Sen git, îmân et.” Osman bidâyette gelmiş, îmân etmiş.
Hem yine Hz. Osman’ın akrabalarından olan Su’dî bint-i Kureyz, Resul-i Ekrem (asm)’ın peygamberliğini kahinlik vasıtasıyla gâibden haber almış. İslam’ın başlangıcında Hz. Osman-ı Zinnureyn’e; “Sen git iman et” demiş. Hz. Osman, Efendimizin yanına gelip iman etmiş.
İşte o Su‘dî, o vâkıayı böyle bir şiir ile söylüyor: هَدَي اللّٰهُ عُثْمَانَ بِقَوْل۪ٓي اِلَي الَّت۪ي بِهَا رُشْدُهُ وَاللّٰهُ يَهْد۪ٓي اِلَي الْحَقِّ
İşte Su’dî adındaki o kâhin bu hadiseyi şöyle bir şiir ile ifade etmiş: “Allah, Osman’a kendisiyle doğruluğa erişeceği şeye benim sözüme hidayet etti. Hakka hidayet eden ancak Allah’tır.”
Hem kâhinler gibi, ‘hâtif’ denilen, şahsı görünmeyen ve sesi işitilen cinnîler, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın geleceğini mükerreren haber vermişler.
Hem de kahinlerin Resul-i Ekrem (asm) hakkında haber verdikleri gibi ‘hatif’ denilen ve kendileri görünmeyip sadece sesleri işitilen cinler de Resul-i Ekrem (asm)’ın geleceğini tekrarlı olarak haber vermişler.
Ezcümle, Zeyâb ibnü’l-Hâris’e, hâtif-i cinnî böyle bağırmış. Onun ve başkasının sebeb-i İslâmı olmuş.يَا ذَيَابُ يَا ذَيَابُ اِسْمَعِ الْعَجَبَ الْعُجَابَ بُعِثَ مُحَمَّدٌ بِالْكِتَابِ يَدْعُو بِمَكَّةَ فَلَا يُجَابُ
Resul-i Ekrem (asm) Hakkında Hatiflerin Verdiği Haberlerin Birincisi
Zeyâb b. Hâris’e cinlerden olan bir hâtif, “Ey Zeyâb! Ey Zeyâb! Acaibin en acaibini dinle: Muhammed kitapla gönderildi. Mekke’de davet ediyor. Fakat icabet edilmiyor” diye bağırmış. Hem Zeyâb’ın hem de onun vesilesiyle başka bazı kimselerin İslam’a girmelerine sebep olmuş.
Yine bir hâtif-i cinnî, Sâmiati’bn-i Karreti’l-Gatafânî’ye böyle bağırmış, bazılarını îmâna getirmiştir. جَٓاءَ الْحَقُّ فَسَطَعَ وَدُمِّرَ بَاطِلٌ فَانْقَمَعَ Bu hâtiflerin beşâretleri ve haber vermeleri pek meşhurdur ve çoktur.
Resul-i Ekrem (asm) Hakkında Hatiflerin Verdiği Haberlerin İkincisi
Yine cinlerden olan sesi işitilip şahsı görünmeyen bir hatif, Sâmiat b. Karreti’l Gatafânî’ye şöyle bağırmış: “Hak geldi. Etrafa yayıldı. Batıl ise mahvoldu. Başı ezildi” diye bağırmış. Bu vesileyle bazı kişiler iman dairesine girmiş. Bu hâtif denilen cinlerin verdiği haberler hem çoktur hem de meşhurdur.
Hem nasıl kâhinler, hâtifler haber vermişler. Öyle de, sanemler dahi ve sanemlere kesilen kurbanlar dahi Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın risâletini haber vermişler.
Nasıl ki, kahinler, hatifler Resul-i Ekrem (asm)’ın geleceğini haber vermişler. Tıpkı onlar gibi bazı putlar ve hatta putlar için kesilen bazı kurbanlar da Resul-i Ekrem (asm)’ın peygamberliğini haber vermişler.
Ezcümle, kıssa-i meşhûredendir ki, Mâzen Kabîlesi’nin sanemi bağırıp demiş: هٰذَا النَّبِيُّ الْمُرْسَلُ جَٓاءَ بِالْحَقِّ الْمُنْزَلِ diyerek risâlet-i Ahmediyeyi (asm) haber vermiş.
Resul-i Ekrem (asm) Hakkında Sanemlerin Verdiği Haberlerin Birincisi:
Meşhur kıssalardan biridir. Mâzen Kabilesinin putu bağırıp onlara, “Gönderilmiş olan şu peygamber, indirilmiş olan hakkı getirdi” diyerek Hz. Muhammed (asm)’ın peygamberliğini haber vermiş.
Hem Abbâs ibn-i Mirdâs’ın sebeb-i İslâmiyeti olan meşhur vâkıa şudur ki, Dımâr nâmında bir sanemi varmış. O sanem bir gün böyle bir ses vermiş: اَوْدٰي ضِمَارُ وَكَانَ يُعْبَدُ مُدَّةً قَبْلَ الْبَيَانِ مِنَ النَّبِيِّ مُحَمَّدٍ Yani “Muhammed gelmeden evvel bana ibâdet ediliyordu. Şimdi Muhammed’in beyânı gelmiş. Daha o dalâlet olamaz.”
Resul-i Ekrem (asm) Hakkında Sanemlerin Verdiği Haberlerin İkincisi:
Hem Abbas b. Mirdâs’ın[12] Dımâr adı verilen bir putu vardı. Bu put bir gün şöyle bir ses vermiş: “Muhammed gelmeden önce bana ibadet ediliyordu. Şimdi Muhammed’in (Allah’tan vahiy olarak alıp insanlığa) beyanı (olan Kur’ân) gelmiş. Daha o dalâlet olmaz” demiş. Abbas b. Mirdâs’ın hidayete girmesine sebep olmuş. Bu hadise hadis ilminde ‘meşhur’ derecesini kazanmış.
Hazret-i Ömer, İslâmiyet’den evvel saneme kesilen bir kurbandan böyle işitmiş: يَٓا اٰلَ الذَّب۪يحِ اَمْرٌ نَج۪يحٌ رَجُلٌ فَص۪يحٌ يَقُولُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ
Resul-i Ekrem (asm) Hakkında Sanemlerin Verdiği Haberlerin Üçüncüsü:
Hz. Ömer (ra), henüz İslam gelmemiş iken bir put için adak olarak kesilen bir kurbandan şöyle bir cümle işitmiş: “Ey kurban kesenler! Kazançlı bir iş var. Fasih lisanlı bir insan, “Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur” diyor.”
İşte bu numûneler gibi çok vâkıalar var. Mevsûk kitaplar kabul edip nakletmişler.
İşte buraya kadar zikredilen numuneler gibi gerçekleşen daha çok olaylar var. Sağlam ve sıhhatli hadis kitapları bu rivayetleri hadis ilminin sıhhat kıstaslarına uygun bulup kaydetmişler.
Nasıl ki kâhinler, ârif-i billâhlar, hâtifler, hatta sanemler ve kurbanlar risâlet-i Ahmediyeyi (asm) haber vermişler. Her bir hâdise dahi bir kısım insanların îmânına sebeb olmuş.
Nasıl ki, kahinler, ârif-i billah zatlar, hatta bazı putlar ve bu putlara kesilen bazı kurbanlar Hz. Muhammed (asm)’ın peygamberliğini haber vermişler. Ve bu haber verilen her bir hadise bir kısım insanların iman dairesine girmesin sebep olmuş.
Öyle de, bazı taşlar üstünde ve kabirlerde ve kabirlerin mezar taşlarında hatt-ı kadîm ile مُحَمَّدٌ مُصْلِحٌ اَم۪ينٌ gibi ibâreler bulunmuş. Onunla bir kısım insanlar îmâna gelmişler.
Öyle de bazı taşların üzerinde ve kabirlerde ve hatta kabirlerin mezar taşlarında ‘hatt-ı kadîm: Çok eski yazı hatlarıyla’ “Muhammed ıslah edici ve emindir” gibi ibareler bulunmuş. Bu ibareleri okuyan bazı kişilerin iman dairesine girmesine neden olmuş.
Evet, hatt-ı kadîm ile bazı taşlarda bulunan مُحَمَّدٌ مُصْلِحٌ اَم۪ينٌ Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’dan ibârettir. Çünkü ondan evvel, zamanına pek yakın, yalnız yedi Muhammed ismi var. Başka yoktur. O yedi adamın hiçbir cihetle مُصْلِحٌ اَم۪ينٌ ta‘bîrine liyâkatleri yoktur.[13]
Evet, eski yazılarla bazı taşların üzerine yazılmış halde bulunan “Muhammed ıslah edici ve emindir” ibaresinde kastedilen kişi kesin olarak Resul-i Ekrem (asm)’dır. Çünkü Hz. Peygamberden önce veya onun asrına yakın zamanlarda sadece yedi (7) Muhammed ismi vardır. Muhammed ismi verilen bu yedi adamdan hiçbirinin “ıslah edici, emin” ibaresinde geçen manaya liyakatleri yoktur. Öyle ise bu ibare şüphesiz Resul-i Ekrem (asm)’a bakar. Onu haber verir.
[1] Kâhin, gizli ilimler hakkında bilgisi olduğunu ve gâibden haber aldığını iddia eden kişi.
[2] Hâşiye: Yani Ali (ra) gibi olurdum. Bu şiirde iki keramet vardır. Birisi Efendimizin risâletini manen görüp iman etmesi ve ikincisi ise Hz. Ali (ra)’ın manevi makamının sultanlardan çok daha yüksek olduğuna kinâye vardır. Çünkü o zat, her biri seçkin birer yıldız olan sahâbelerin içinde Hz. Ali’nin yerinde olmayı dilemiş.
[3] Tübbâ, Yemen (Hımyer) krallarının unvanıydı. Tübbâ bir şahsın adı değil genel olarak kralların unvan adıdır. Burada bahsi geçen Tübbâ, Ebû Kerib Es’âd el-Hımyerî olmalıdır. Çünkü Kâbe’ye ilk örtüyü örten odur. Ebû Kerib Es’âd Resul-i Ekrem (asm)’dan yaklaşık 700 yıl önce yaşamış ve Ona iman etmiştir. Ahir zaman peygamberinin Medine’ye göç edeceğini bildiği için ahir zaman peygamberi hicret ettiğinde ikamet etmesi için ev yaptırmıştı. İşte bu ev, Efendimizin yedi ay misafir kaldığı Ebû Eyyûb el-Ensarî’nin eviydi.
[4] Kuss b. Saide, Necran bölgesinde İyad kabilesine mensuptu. İyi bir hatip, kuvvetli bir şairdi. Putlara hiç tapmadı. İnsanlara nasihat için Irak ve Suriye dahil birçok yeri dolaştı. Efendimiz (asm) henüz 25 yaşında iken Mekke yakınında bulunan Ukaz panayırında yaptığı muhteşem konuşma İslam tarihine mâl olmuştur. Bu konuşmadan yola çıkarak; ahir zaman peygamberinin gelmesinin yaklaştığını anladığını, tevhit inancına sahip olduğunu, putlara tapmadığını, cahiliye adetlerinden nefret ettiğini ve İslam ahlakını hasretle beklediği söylenebilir. Efendimiz (asm), onun tek başına bir ümmet olduğunu müjdelemiştir.
[5] Kâ’b b. Lüey, Resul-i Ekrem (asm)’ın yedinci göbek dedesidir. Cuma gününe ismini veren odur. Çok şerefli ve saygın bir insandı. Son peygamberin geleceğini ayrıntılı şekilde haber verenlerden biriydi. Gelmesi beklenen son peygamber için; “vallahi ben ona gören göz, işiten kulak, tutan el, yürüyen ayak ve asılı kırba olur, onun davetine sevinerek koşardım” demiştir.
[6] Seyf b. Zî-yezen, 516 yılında San’a’da doğdu. Kâbe’yi yıkmak için ordu toplayan ve ebabil kuşları tarafından mahvedilen Ebrehe’nin oğlu Mesrûk ile mücadele eden ve galip gelen yöneticidir. Yabancı istilasına karşı kazanılan bu zaferi tebrik için gelen heyetlerden biri de Kureyş heyetiydi. Heyete başkanlık eden de Efendimizin dedesi Abdülmuttalip idi. İşte bu ziyarette son peygamber ile ilgili haberleri vermiş ve hatta Abdülmuttalip’e gelecek peygamberin onun soyundan olacağını ifade etmiştir.
[7] Varaka b. Nevfel, Hz. Hatice’nin amcasının oğludur. Resul-i Ekrem (asm)’a ilk vahiy geldiğinde yaşanan olayın ne olduğunu öğrenmek maksadıyla ziyâretine gidilen ve vahyi teşhis eden ve Mekke’nin kısıtlı sayıdaki hanif inancına sahip kişilerindendi. Efendimizin gelmesi beklenen son peygamber olduğunu, kendisine vahiy getiren meleğin Hz. Cebrâil olduğunu, eski kitaplarda sıfatlarının yer aldığını ve hatta Mekke’den çıkarılacağını haber vermiştir.
[8] Hz. Hatice, Resul-i Ekrem (asm)’ın sevgili eşi, yedi çocuğundan altısının annesidir. Canıyla, malıyla Allah’ın peygamberini destekleyen, ilk Müslüman. 556 yılında Mekke’de doğdu. Üstün iffeti sebebiyle ‘Tâhire’ olarak anıldı. Efendimizle 25 yıl evli kaldıktan sonra 620 yılında hicretten üç yıl önce Mekke’de vefat etti. Onun vefat ettiği seneye ‘hüzün yılı’ denildi.
[9] Sevâd b. Karib ed-Devsî, sahabedendir. Yemen tarafında yaşayan Beni Devs kabilesine mensuptur. İslam’dan önce kâhinlik yapıyordu. Ona arkadaş olan bir cini vardı. Bu cin üç akşam peş peşe gelip Hz. Peygamberin zuhur ettiğini haber verdi. İslam’ın sevgisi gönlüne düşen Sevâd, Medine’de Resul-i Ekrem (asm)’ı ziyaret etti. Olanları anlatıp Efendimize biat etti. “Kurtuldun ey Sevâd!” hitabına mazhar oldu. Hz. Ebubekir zamanında yaşanan Ridde olaylarında kavminin mürtet olmasına (dinden çıkmasına) engel oldu.
[10] Hunâfir B. Tev’em el-Hımyerî, Yemen bölgesi kahinlerindendi. Efendimizin Yemen’e vali tayin ettiği âlim sahabe Muâz b. Cebel (ra)’ın telkinleri sonucu İslam’a girdi.
[11] Fâtımâ bint-i Numan en-Necâriye, Beni Neccar kabilesine mensuptu. Kâhinlik yapıyordu. Onun bir cini vardı. Bu cin, Efendimizin Medine’ye hicretinden sonra bu kadının yanına gelip, içki ve zinayı yasaklayan peygamberin zuhur ettiğini haber verdi.
[12] Abbas b. Mirdâs, sahabedendir. Beni Süleym kabilesine mensup putperest bir ailenin oğluydu. Arabistan’ın beş meşhur putundan biri olan Dımar adını verdikleri bir putları vardı. Bu putun dile gelip Hz. Peygamberin risâletini haber vermesiyle İslam’a girdi. 629 yılında kalabalık bir heyet ile Medine’de Efendimizi ziyaret etti. Mekke’nin fethi, Huneyn ve Taif seferlerine iştirak etti. Kahramanlık şiirleriyle tanınan bir şairdi. Hz. Osman (ra) döneminde vefat etti.
[13] Said Nursi, Zülfikâr, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 298-301