Üstâd Hazretlerinin 17. Söz'deki münâcâtında; “Yâ Rab! Tevekkülsüz, gafletle, iktidar ve ihtiyârıma dayanıp, derdime derman aramak için cihât-ı sitte denilen altı cihette nazar gezdirdim. Maatteessüf derdime derman bulamadım. Ma‘nen bana denildi ki: “Yetmez mi derd, derman sana!”[1] ifadesi geçmekte. Burada geçen “cihât-ı sitte/altı yön” gerçekte nedir? Ne anlatılmak istenmiştir?
Üstâd Hazretlerinin 17. Söz'de bulunan münâcâtta: “Yâ Rab! Tevekkülsüz, gafletle, iktidar ve ihtiyârıma dayanıp, derdime derman aramak için cihât-ı sitte denilen altı cihette nazar gezdirdim. Maatteessüf derdime derman bulamadım. Ma‘nen bana denildi ki: “Yetmez mi derd, derman sana!”[1] buyurmaktadır. Burada geçen “cihât-ı sitte” altı yön demektir. Bu altı yönün geniş izahı İhtiyarlar Risâlesi olan 26. Lemâ’nın 7. Recası'nda şöyle izah edilmektedir:
“….bir nûr, bir teselli, bir recâ aradım. Sağa, yani mâzî olan geçmiş zamana bakıp teselli ararken, bana mâzî, pederimin ve ecdadımın ve nev‘imin bir mezâr-ı ekberi sûretinde göründü. Teselli yerine vahşet verdi. Sol tarafım olan istikbâle derman ararken baktım. Gördüm ki, benim ve emsâlimin ve nesl-i âtînin büyük ve karanlıklı bir kabri sûretinde göründü. Ünsiyet yerine dehşet ve vahşet verdi. Sağ ile soldan tevahhuş edip, hazır günüme baktım. O gafletli ve târihvârî nazarıma o hazır gün, yarım ölmekte ve hareket-i mezbûhânedeki ızdırab çeken cismimin cenazesini taşıyan bir tabut sûretinde göründü. Sonra bu cihetten dahi me’yûs olunca, başımı kaldırıp ömrümün ağacının başına baktım. Gördüm ki, o ağacın tek bir meyvesi var. O da benim cenazemdir. O ağaç üstünde duruyor, bana bakıyor. O cihetten dahi tevahhuş edip başımı aşağıya eğdim. O ömür ağacının aşağısına, köküne baktım. Gördüm ki, o aşağıda olan toprak, kemiklerimin toprağıyla, mebde’-i hilkatimin toprağı birbirine karışmış bir sûrette ayaklar altında çiğneniyor gördüm. O da derman değil, belki derdlerime derd kattı. Sonra mecbûriyetle arkama baktım. Gördüm ki, esassız, fânî olan dünya, hiçlik derelerinde, yokluk zulümâtında yuvarlanıp gidiyor. Derdlerime merhem ararken, zehir ilâve etti. O cihetten dahi hayır göremediğimden ön tarafıma baktım. İleriye nazarımı gönderdim. Gördüm ki, kabir kapısı yolumun üstünde açık görünüp, ağzını açmış bana bakıyor. Onun arkasında ebed tarafına giden cadde ve o caddede giden kāfileler uzaktan uzağa nazara çarpıyor.”[2]
Özetle;
Sağ taraf ki insanın mazisi yani geçmiş zamanını ifade eder.
Sol taraf ki istikbâli yana gelecek zamanı ifade eder.
Yukarı taraf insanın ömür ağacının başlangıcıdır ki tek meyvesi insanın kendisidir.
Aşağı taraf ömür ağacının sonu kökü ki insanın çürümüş kemiklerini görünür.
Arka taraf ki fâni dünyanın yok olup gittiği görünür.
İleri taraf ki kabrin kapısı açık bir şekilde görünür.
[1] Bedîüzzaman Saîd Nursî, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 67
[2] Bedîüzzaman Saîd Nursî, Kastamonu Lahikası, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 239