Üstadımız, mağaraya bir nevi inziva için kendi isteği ile girmiş. Orası kendini seven, ilgi ve teveccüh gösteren kimselerin bulunduğu bir yer idi. Bundan dolayı nefis ve şeytan benlik, fahır ve gurur vermek için bastırabilir. Ayrıca kendisini büyük bir alim ve evliya olarak bilen o yörenin halkı teveccüh ediyorlardı. Malum olduğu üzere şöhret, teveccüh-ü nas, fahır, enaniyet gibi şeyler hep ihlası bozabilecek şeylerdir.
Fakat Barla böyle değil. Barlaya kendi isteği ile değil, sürgün olarak getirilmiş. Etrafında kendini seven ve teveccüh eden talebe ve halk yok. Hatta devletin bazı görevlileri üstada sıkıntı verip uğraşıyorlardı. Yanına gelen kimseleri tehdit ediyorlar uzaklaştırmaya çalışıyorlardı. Allah'tan başka hiç kimsenin kendisine yardım edemeyeceğini hakkalyakin anlamıştı.
Ayrıca sadece kendini kurtarma yanı şahsi kemalatı ile meşğul olmak böyle zatlar için ihlas bozucu bir haldir. Alem-i İslamın kurtuluşu ve ümmet-i Muhammediyenin necatını netice verecek isti'dadla donatılmiş ve kader-i ezeliyle topyekün bir milletin iman selameti vazifesiyle vazifeli iken yani son asrın müceddid-i dini iken bir dağın mağarasında inzivaya çekilmek lüks sayılır ve israf sayılır ve ihlas bozucu sebeblerden sayılır.