RİSALE-İ NUR

18.08.2025

5

Şeytanın Hileleri / 13. lema 5. İşaret Şerh ve İzahı

13. Lema'nın 5. İşaretini cümle cümle kısaca izah eder misiniz?

* *

*** ***

20.08.2025 tarihinde sordu.

Cevap

Beşinci İşaret: Cenâb-ı Hak kütüb-ü semâviyede, beşere karşı cennet gibi azîm mükâfâtı ve cehennem gibi dehşetli mücâzâtı göstermekle beraber, beşeri pek çok irşâd ve îkāz, ihtâr ve tehdîd ve teşvîk ettiği halde, ehl-i îmânın, bu kadar esbâb-ı hidâyet ve istikamet varken, hizbüşşeytanın mükâfâtsız, çirkin desîselerine karşı mağlûb olmaları, bir zaman beni çok düşündürüyordu.

Allah-u Teala Tevrat, İncil, Zebur, Kur’ân-ı Kerim gibi semavi kitaplarda iman edip salih ameller işleyenler için cennet gibi çok büyük mükâfatlar; inkâr eden ve isyan edenler için cehennem gibi dehşetli cezaların hazırlandığını ifade ediyor. Doğru yolu gösterip insanları pek çok ikaz, ihtar ve tehdit edip salih amel işleyenleri de büyük mükâfatlarla teşvik ediyor. İman edenler için hidayete, doğruya ve ibadete yönlendirecek bu kadar çok sebep varken, şeytanın yolunda gitmenin hiçbir mükâfatı olmadığı halde; şeytanların ve onların yolunda gidenlerin çirkin hile, oyun ve tuzaklarına karşı mü’minlerin mağlup olmaları, bir zaman beni çok düşündürüyordu.

Acaba îmân varken, Cenâb-ı Hakk’ın o kadar şiddetli tehdîdâtına ehemmiyet vermemek nasıl oluyor? Nasıl îmân gitmiyor? Nasıl اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَع۪يفًا sırrıyla şeytanın gāyet zayıf desîselerine kapılıp, Allah’a isyan ediyor?

Acaba bir insanın imanı varken Cenâb-ı Hakk’ın cehennem gibi şiddetli tehditlerine ehemmiyet vermemesi nasıl olur? Bu tehditlere rağmen büyük günahlara girenlerin imanları nasıl gitmiyor? “Şüphesiz ki şeytanın hilesi pek zayıftır”[1] âyetinin sırrıyla mü’minler nasıl oluyor da şeytanın çok zayıf hile ve oyunlarına kapılıp Allah’a isyan ediyorlar?

Hatta benim arkadaşlarımdan bazıları, yüz hakîkat dersini benden işittiği ve kalben tasdîkle beraber, bana karşı da fazla hüsn-ü zannı ve irtibâtı varken, kalbsiz ve bozuk bir adamın ehemmiyetsiz ve riyâkârâne iltifâtına kapıldı. Onun lehinde, benim aleyhimde bir vaz‘iyete geldi. “Fesübhânallâh!” dedim. “İnsanda bu derece sukūt olabilir mi? Ne kadar hakîkatsiz bir insan idi” diye o bîçâreyi gıybet ettim, günaha girdim.

Hatta benim arkadaşlarımdan bazıları Risale-i Nur’daki yüzlerce hakikat dersini benden işitip kalben tasdik ettikleri halde, bana karşı gayet iyi düşüncelere sahip olup benimle irtibatları varken, kalbi bozuk vicdansız bir adamın önemsiz ve yapmacık iltifatına kapıldı. Onun lehine benim aleyhime geçti. “Fesübhânallâh”[2] dedim. “İnsanda bu derece manevi bir alçalma olabilir mi? Ne kadar hak ve hakikatten uzak vefasız bir insandı?” diye o çaresizi gıybet edip günaha girdim.

Sonra sâbık işaretlerdeki hakîkat inkişâf etti, karanlıklı çok noktalar aydınlandı. O nûr ile lillâhilhamd, hem Kur’ân-ı Azîmüşşân’ın azîm tergîbât ve teşvîkātı tam yerinde olduğunu, hem ehl-i îmânın desâis-i şeytâniyeye kapılmaları, îmânsızlıktan ve îmânın zayıflı­ğından olmadığını, hem günâh-ı kebâiri işlemekle küfre girmediklerini,

Sonra geçmiş işaretlerdeki “Tahrip, yıkmak ve bozmak çok kolaydır; yapmak ve tamir etmek ise zordur” hakikati anlaşıldı. Çok karanlık noktalar aydınlandı. Allah’a hamd olsun ki, o hakikatlerin anlaşılmasıyla şanı yüce Kur’ân’ın pek çok âyetinde insanları imana, salih amele ve neticede cennete rağbetlendirmesinin ve şevklendirmesinin yerli yerince olduğunu anladım. Hem mü’minlerin, şeytanın hilelerine kapılmasının imansızlıktan veya iman zayıflığından kaynaklanmadığını, hem büyük günahları işlemekle küfre girmediklerini anladım.

hem Mu‘tezile mezhebi ve bir kısım Hâriciye mezhebi, “Günâh-ı kebâiri irtikâb eden kâfir olur veya îmân ve küfür ortasında kalır” diye hükümlerinde hatâ ettiklerini,

Hem Mutezile Mezhebi ve bir kısım Hariciye Mezhebinin, “Büyük günahları işleyen kâfir olur veya iman ve küfür ortasında kalır” gibi hükümlerinde hata ettiklerini anladım.

hem benim o bîçâre arkadaşımın yüz ders-i hakîkati, bir herifin iltifâtına fedâ etmesi, düşündüğüm gibi çok sukūt ve dehşetli alçaklık olmadığını anladım. Cenâb-ı Hakk’a şükrettim ve o vartadan kurtuldum.

Hem benim o zavallı arkadaşımın dinlediği yüzlerce hakikat dersini, bozuk bir adamın iltifatına feda etmesi, düşündüğüm gibi çok büyük manevi bir düşüş ve dehşetli bir alçaklık olmadığını anladım. Allah’a şükrettim ve o tehlikeli düşünceden kurtuldum.

Çünki sâbıkan dediğimiz gibi, şeytan cüz’î bir emr-i ademî ile, insanı mühim tehlikelere atar. Hem insandaki nefis ise, şeytanı her vakit dinler.

Çünkü daha önce söylediğimiz gibi, şeytan yokluğa sebep olacak az bir şeyle (yapılması gereken işlerden en ufak birini terk ettirerek) insanı çok önemli tehlikelere atar. Hem insandaki nefis ise, şeytanı her vakit dinler.

İnsandaki kuvve-i şeheviye ve gadabiye ise, şeytan desîselerine hem kābile, hem nâkile iki cihaz hükmündedirler.

İnsandaki arzu ve isteklere vesile olan Kuvve-i Şeheviyye ile ve zararları engellemeye, faydalı şeyleri de yapmaya vesile olacak olan Kuvve-i gadabiyye ise şeytanın desiselerini hem kabul eden, hem de nakleden, ulaştıran iki cihaz hükmündedir.

İşte bunun içindir ki: Cenâb-ı Hakk’ın Gafûr ve Rahîm gibi iki ismi, tecellî-i a‘zamla ehl-i îmâna teveccüh ediyor. Ve Kur’ân-ı Hakîm’de peygamberlere en mühim ihsânı, mağfiret olduğunu gösteriyor ve onları, istiğfâr etmelerine da‘vet ediyor.

İşte bunun içindir ki; Cenab-ı Hakk’ın günahları çok bağışlayan Gafur ve çokça merhamet eden Rahim gibi iki ismi, en üst derecede ortaya çıkarak mü'minlerin üzerinde görünüyor. Ve her yönüyle hikmetli olan Kur'an-ı Kerim’de peygamberlere en mühim ihsanının Allah’ın onları affetmesi olduğunu gösteriyor. Ve Peygamberleri Allah’tan bağışlanma istemeye davet ediyor.

 بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ kelime-i   kudsiyesini her sûre başında tekrar ile ve her mübârek işlerde zikrini emretmesiyle, kâinâtı ihâta eden rahmet-i vâsiasını melce’ ve tahassungâh gösteriyor ve فَاسْتَعِذْ emriyle اَعُوذُ بِاللّٰهِمِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ kelimesini siper yapıyor.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ (Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla) mukaddes kelimesini her sure başında tekrar ile ve her mübarek işlerde söylenmesini emretmesiyle kâinatı kaplayan geniş rahmetini sığınılacak yer ve sağlam korunma yeri olarak gösteriyor. Ve “Allah’a sığın” emriyle “Kovulmuş Şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım” kelimesini siper yapıyor.


[1] Nisa, 4/76

[2] Allah bütün noksanlıklardan ve kusurlardan uzaktır.


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız