"Risale-i Nur'un Cevşenü'l-Kebirden ve Celcelûtiye'den aldığı bir kuvvet ve feyzle vazife-i hilafetin en ehemmiyetlisi olan neşr-i hakaiki imaniye noktasında..." Cümle bu şekilde devam edip gidiyor. Bu cümleden hareketle Risale-i Nur Celcelutiye ve Cevşenü'l-Kebir'den feyz ve kuvvet alıyor denebilir mi?
Bediüzzaman Hz. 1920 den beri cevşeni ve imam-ı Ali (r.a.) celcelutiye kasidesini daimi bir evrat olarak aksatmadan sürekli okumuştur. Okumuş olduğu Cevşendeki esma-ı ilahiyyenin ve celcelutiyyenin feyzinden istifade ile Risale-i Nur vücut bulmuştur. Bu konuda Bediüzzaman Hazretleri Şualar eserinde "Risale-i nurun Kurandan tereşşuh ettiğini ve cevşenden feyz alarak yazıldığını ifade eder.”[1]
Yine başka bir eserinde bu konu hakkında “On üç seneden beri (1933'de söylüyor) ism-i Âzamla beraber binbir Esma-i İlahiye içinde bulunan Cevşenü'l-Kebir ile ve o Esma ile ulûm-ı Kur'âniyenin hazinesini açan yüz yirmi risaleyi o Esma'nın feyziyle Kur'ân'a tefsir yaptığını.”[2] İfade eder.
Ayrıca Hz. Üstad “İmam-ı Gazalî, Zeynelâbidîn (R.A.) -hususan Cevşen-ül Kebir münacatını bu iki imamdan ders aldığını- ve Hazret-i Hüseyin ve İmam-ı Ali'den (Kerremallahü Vechehu) aldığı dersi, otuz seneden beri, hususan Cevşen-ül Kebir'le daima onlara manevî irtibatımda, geçmiş hakikatı ve şimdiki Risale-i Nur'dan bize gelen meşrebi aldığını”.[3] İfade eder.
Bunun için” Cevşen-ül Kebir Nurcuların ehemmiyetli bir virdi olmuştur”[4]. Risale-i nurdan hakkıyla istifade etmek isteyen bu evradı daima okumaya dikkat etmelidir.