Onuncu Lema'nın başında geçen âyetin, bu risalenin konusuyla nasıl bir irtibatı ve alakası vardır?
ONUNCU LEM‘A
Şefkat Tokatları Lem‘ası’dır.
Bu risale, Bediüzzaman Hazretlerinin 1933-34 senelerinde Barla’da iken telif ettiği bir risaledir.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
يَوْمَ تَجِدُ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ مِنْ خَيْرٍ مُحْضَرًا وَمَا عَمِلَتْ مِنْ سُٓوءٍ تَوَدُّ لَوْ اَنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهُٓ اَمَدًا بَع۪يدًا
وَيُحَذِّرُكُمُ اللّٰهُ نَفْسَهُ وَاللّٰهُ رَؤُفٌ بِالْعِبَاد
“Herkes, yaptığı her iyiliği ve yaptığı her kötülüğü hazır olarak bulacağı gün arzu eder ki, keşke onunla (o kötü amelleri ile) kendisi arasında uzak bir mesâfe olsa! Allah ise, sizi kendisin(e karşı gelmek)den sakındırır! Ve Allah, kullar(ın)a karşı çok şefkatli olandır.”[1]
âyetinin bir sırrını,
Dînî olmayan musibetler, hakîkat noktasında musibet değildirler. Bir kısmı Rahmânî bir ihtardır. Mesela; bir çoban gayrın tarlasına giden koyunlarına taş atar. O koyunlar o taştan anlarlar ki, zararlı işten kurtarmak için onlara bir ihtardır. Memnun olarak geri dönerler. Öylede, başımıza gelen musibetler de bir kısmı bizim için İlâhî birer ihtardır ve birer ikazdır. Bir kısmı ise günahlarımıza keffarettir. Bir kısmı da gafletimizi dağıtıp, bizde zaten var olan aczimizi ve zayıflığımızı bize bildirerek her şeye gücü yeten Allah’a dayanmamıza vesile ve bir kamçı olarak bir anlamda bize gerçek huzuru kazandırmaktır.[2]
Âyette dikkat çekilen hususlardan biri kaçınılmaz çetin bir hesap gününün olacağıdır. Küçük kabahatleri işleyenlerin, cezaları kasabalarda verilir. Büyük kabahatliler de büyük mahkemelere gönderilir.[3] Aynen bunun gibi, insan olmamız sebebiyle, yapmış olduğumuz bir kısım kusur ve noksanlarımızın cezalarını, o büyük hesap gününe bırakılmaksızın bu dünyada iken görebilmekteyiz. Allah, o hatalarda ısrar etmememiz ve o noksanlardan uzaklaşmamız için bizlere böyle ikazlarda bulunmaktadır. Bu ihtarlar, Allah’ın biz kullarına olan nihayetsiz şefkatinin bir tecellisidir.
bu lem‘a, hizmet-i Kur’âniyede arkadaşlarımın beşeriyet muktezâsı olarak sehiv ve hatâlarının neticesinde yedikleri şefkat tokatlarını beyân etmekle tefsîr ediyor.
Risâle-i Nûr’dan aldıkları iman dersiyle Kur’ân hizmetinde olanların kalpleri, akılları ve ruhları hiç bir zaman zararlı ve süflî şeylere zaten tenezzül etmez. Fakat insan olmak cihetiyle herkeste nefs-i emmâre bulunur. Bazı zamanlarda da kalbimizin, aklımızın ve ruhumuzun zıddına olarak hisler ve duygularımız nefsimizin etkisiyle bir derece hükmünü icrâ ederek bizleri aldatabilmektedir. Bu sebeple şefkatli tokatlarla ikaz olunuyoruz. Bu tokatlar nefis ve hevâ, his ve vehmimize bakıyor. Risale-i Nur’dan ciddi istifademize rağmen hataya düşebiliriz. Her zaman ihtiyâtlı ve dikkatli davranmak gerektir.[4]
[1] Âl-i İmrân, 3/30.
[2] Lem’alar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 8.
[3] Lem’alar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 50.
[4] Lem’alar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 173-174.