Soru

Şems-i Tebrizî Hazretlerine Göre Kâinattaki İncizabların, Cezbelerin ve Cazibedar Hakikatlerin Anlamı / 4. Şuâ

"Belki Şems-i Tebrizî gibi bir kısım âşıkların nazarında bütün kâinatta bulunan umum incizablar, cezbeler, cazibeler, cazibedar hakikatlar; ezelî ve ebedî bir hakikat-i cazibedara işaretlerdir." Şems-i Tebrizî ismi külliyatta tek bu yerde geçiyor bu ifade ile. Tebrizi meşhur bir zat. Lâkin buradaki ifadeyi tam anlayamadım. Yani Tebrizi, kâinatta bulunan umum incizablar, cezbeler, cazibeler, cazibedar hakikatlar; ezelî ve ebedî bir hakikat-i cazibedara işaret ettiği düşüncesinde midir? Yani mana-yı harfi ile bakmış ve Cenab-ı Hakk'ın hesabına ve onun muhabbeti namına mıdır muhabbeti? Yoksa mana-yı ismi ile bakmış bir âşık mıdır? Ve Üstad Hazretleri de onun bu hatasını düzeltir bir ifade mi beyan etmiştir?

Tarih: 12.01.2025 23:01:20

Cevap

Öncelikle aşkın tanımını verip daha sonra parağrafın tamamını şerh edelim;

Bu meselede bahsedilen aşk, aşk-ı hakikidir. Yerilen değil, olması gerek aşktır. Buna göre Aşk; sözlükte şiddetli ve aşırı sevgi anlamında kullanılmaktadır. Bediüzzaman Hazretlerine göre aşk, şiddetli muhabbettir. Ona göre aşk, aşk-ı hakiki ve aşk-ı mecâzî olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

Aşk-ı mecâzî; Allah’tan (cc) gaflet ederek fâni varlıklara olan aşka denir. Aşk-ı hakiki; Cenab-ı Hakk’a ve Allah (cc) namına olan aşka denir.

Bu noktada Üstad Hazretleri şöyle ifade etmektedir; “Dünyanın fâni yüzüne karşı olan aşk-ı mecazî, eğer o âşık, o yüzün üstündeki zeval ve fenâ çirkinliğini görüp ondan yüzünü çevirse, bâki bir mahbup arasa, dünyanın pek güzel ve âyine-i esmâ-i İlâhiye ve mezraa-i âhiret olan iki diğer yüzüne bakmaya muvaffak olursa, o gayr-ı meşru mecazî aşk, o vakit aşk-ı hakikîye inkılâba yüz tutar.”[1] 

Nev‘-i insanda, hususan nev‘-i insanın yüksek tabakasında meslekleri ayrı ayrı hadsiz zâtlarda gayet esaslı bir sûrette bulunan şedîd bir aşk-ı lâhûtî ve kuvvetli bir muhabbet-i Rabbâniye, bilbedâhe misilsiz bir cemâle işaret eder, belki şehâdet eder.

İnsanın özellikle yüksek kabiliyete sahip tabakalarında yani manevi âlemlerin reisleri olan evliyalarda ve muhakkik âlimlerde görülen kuvvetli muhabbetullah ve aşk, Allah’ın eşsiz güzelliğine ve mükemmelliğine açık bir delildir. Yani insanın içindeki bu derin sevgi ve aşk, bu duyguların karşılığı olan Rabbimizin cemaline işaret eder.

Evet böyle bir aşk, öyle bir cemâle bakar ve iktizâ eder. Ve öyle bir muhabbet, böyle bir hüsün ister. Belki bütün mevcûdâtta lisân-ı hâl ve lisân-ı kāl ile edilen umum hamd ü senâlar, o ezelî hüsne bakıyor ve gidiyor.

Bu aşk, öyle bir cemale yani güzellik sahibine yönelir ki, o güzellik olmaksızın böyle derin bir sevginin var olması düşünülemez. Yani, ilahî aşkın varlığı, Allah’ın sonsuz güzellik ve kemal sahibi olduğuna işaret eder. İnsan kalbinde bulunan derin muhabbet de bu sonsuz güzelliği gerektirir. Bütün mevcudatta/varlıklarda bulunan şükür ve övgüler, Allah’ın ezeli güzelliğine bakıyor ve oraya gidiyor.

Belki Şems-i Tebrîzî gibi bir kısım âşıkların nazarında bütün kâinâtta bulunan umum incizâblar, cezbeler, câzibeler, cezbedâr hakîkatler ezelî ve ebedî bir hakîkat-i câzibedâra işaretlerdir. Ecrâmı ve mevcûdâtı, mevlevî-misâl pervâne gibi raksa ve semâa kaldıran cezbedârâne harekât ve deverân, o hakîkat-i cezbedârın cemâl-i kudsîsinin hükümdârâne tezâhürâtı karşısında, âşıkāne ve vazîfedârâne bir mukabeledir.[2]

Şems-i Tebrîzî ve onun gibi bır kısım zatlara göre, kâinattaki tüm cazibeler, çekimler ve cezbedici gerçeklikler, her türlü ilahî faaliyyetler bir ezelî ve ebedî olan hakikat-i câzibedâra yani Allah’a işaret ediyor. "Hakikat-i câzibedâr", burada Allah’ın sonsuz güzelliği, kemali ve insanı cezbeden mukaddes özelliklerine bir benzetmedir. Ecrâm (gök cisimleri) ve kâinattaki tüm varlıklar, bir pervane gibi Allah’ın aşkı ve cemali karşısında cezbedilmiş halde hareket ederler. Onlara göre bu kâinattaki sürekli dönüş ve hareket örneğin; gezegenlerin yörüngede dönmesi, atomların hareketi, Dünya’nın dönmesi vb. haller Mevlevî dervişlerin Allah’a olan aşklarını ifade ettikleri dönüş vaziyeti gibidir. Bu hareket ve deveran, Allah’ın güzelliğinin, hükümdarlığının ve sanatlarının tezahürlerine, ortaya çıkmasına hayranlıkla yapılan aşıkâne ve vazifedarâne bir karşılıktır.


[1] Bediüzzaman, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2014, s. 6

[2] Bediüzzaman, Şua’lar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2014, s. 70


Yorum Yap

Yorumlar

Allah râzı olsun tam izahlı bir cevap oldu
Gönderen: MUSTAFA SİNAN GÜN
Tarih: 14.01.2025 12:12:00