BELÂ VE MUSİBET KAVRAMLARI

BELÂ VE MUSİBET KAVRAMLARI

Belâ: “Allah (c.c)’ın insanları denemek için verdiği maddî ve mânevî sıkıntı, dert, külfet” anlamındadır. Ayrıca belâ; “eskimek; denemek, sınamak; gam, musibet, darlık ve sıkıntı” gibi mânalarda da kullanılmıştır.[1] Cismi yıpratıp eskiten üzüntü ve keder olarak da tanımlanmıştır.[2] Teklif, külfetli bir işi yükleme ya da yükümlü kılma da belâ olarak ifade edilmiştir.[3] Yüce Allah (c.c) kullarını bazen, şükretsinler diye sevinç kaynağı şeylerle, bazen de sabretsinler diye sıkıntı kaynağı şeylerle dener. Böylece hem lütuf hem de sıkıntı ve dert bir belâ(imtihan) haline gelmiştir.[4]

Musibet: “İnsan iradesinin dışında gerçekleşen ve beklemediği şekilde karşılaştığı durum” demektir. “Daha çok sabredilmek şartıyla sevap kazandıracak; hastalık, kıtlık, malın eksilmesi veya yok olması, yangın, deprem gibi âfetler, sevdiklerinden birinin ölümü vb. ağır sıkıntı ve insanlardan gelen eziyet ve zulüm gibi şeyler için kullanılır.”[5] “Musibet, hedefine isabet eden mermi gibi, insana şiddetle dokunan hâdise ve felaket”.[6]  diye de tanımlanmıştır.

Belâ ve musibet kelimeleri çoğunlukla aynı manada kullanılmıştır.

Ayet-i Kerimelerde Belâ ve Musibet  

Kur’an-ı Kerimde belâ kelimesi birçok farklı manada kullanılmıştır. Firavun’un İsrâiloğulları’na yaptığı korkunç işkenceler “büyük belâ” (belâün azîm)[7] ve “açık belâ” (belâün mübîn)[8] diye vasıflandırılmıştır. Hz. İbrâhim’in oğlu İsmâil’i kurban etmeye teşebbüsüne de “açık belâ” (belâün mübîn) denilmiştir.[9] Allah (c.c)’ın kendisini denediği kulun bu denemeden başarı ve yüz akı ile çıkması da “güzel belâ” (belâün hasen) olarak tarif edilmiştir. Bu mânada Bedir Gazvesi ve sonucunda kazanılan zafer, “güzel bir belâ” yani başarıyla verilmiş bir imtihan[10]  olarak nitelendirilmiştir.[11]

Kur’an’da Belâ ve Musibete Yüklenen Bazı Anlamlar  

İmtihan anlamında, “Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deneriz.”[12]  İbn-i Kesir bu ayeti şöyle tefsir etmiştir: “Sizi; kim şükredecek, kim inkâr edecek, kim sabredecek, kim ümit kesecek görelim diye bir keresinde musibetlerle, diğer bir keresinde nimetlerle deneriz.”[13]

Ölüm anlamında, “Seferde olup da başınıza ölüm musibeti gelirse...”[14] 

Fitne anlamında, “Seni üzüntüden kurtarmış ve seni birçok fitnelerle (musibetlerle) denemiştik.”[15] 

Şer(zarar, ziyan) anlamında, “Başına bir şer(zarar, ziyan) gelince de ye’se düşer.”[16]

Belâ anlamında, “Şüphesiz biz, vaktiyle “bahçe sahipleri”ne belâ verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkârcılara) da belâ verdik.”[17]

Yaşlılık anlamında, “Rabbim! Şüphesiz kemiklerim gevşedi. Saçım sakalım ağardı.”[18] 

Azab anlamında, “Bunun üzerine Rableri, suçlarından dolayı onların üzerine katmerli azap indirdi; yerle bir etti onları.”[19], “Biz de zulmetmelerine karşılık üzerlerine gökten bir azab gönderdik.”[20]

Aşırı Susuzluk, Yorgunluk ve Açlık anlamında, Çünkü onların, Allah (c.c) yolunda çektikleri susuzluk, yorgunluk, açlık, kâfirleri öfkelendirmek üzere bir yere adım atmaları ve düşmana karşı herhangi bir başarı kazanmaları gibi hiçbir olay yoktur ki karşılığında kendilerine iyi bir amel(in sevabı) yazılmış olmasın. Şüphesiz Allah (c.c), iyilik yapanların mükâfatını elbette zayi etmez.”[21]

İyilik anlamında, “(Kötülüklerinden) belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik.”[22]

İnkârdan vazgeçirme anlamında, “Belki yollarından (isyankâr hallerinden) dönerler diye and olsun onlara büyük azabdan önce dünya azabından tattırırız.”[23]

Darlık ve Sıkıntı anlamında, “Biz hangi kente (ülkeye) bir peygamber gönderdikse, oranın halkını, yalvarıp yakarsınlar diye, darlık ve sıkıntıya uğratmışızdır.”[24]

Hadislerde Belâ ve Musibet;

Sahih hadis kaynaklarından bizlere ulaşan belâ ve musibet çeşitlerinden önemli bir kısmı şunlardır:

Sıkıntı ve Zorluk anlamında, insan sıkıntı, zorluk ve darlıkla imtihan edilecektir. “Kimin derdi ahiret ise, Allah (c.c) onun gönlünü zengin kılar. Dağınık vaziyetini bir araya getirip toplar. Dünya ona boyun eğerek gelir. Kimin derdi dünya ise, Allah (c.c) onun fakirliğini iki gözünün arasına bırakır. İşlerini dağınık hale getirir. Kendisi için takdir edilen şeyler dışında dünyadan ona bir şey gelmez.”[25] 

Tabii Afetler anlamında, zelzele (deprem) “Bu ümmette topluca yere batma olayları olacaktır”[26]

Tembellik ve Düşkün İhtiyarlık anlamında, sevgili Peygamberimiz (s.a.v) bu iki durumu musibet olarak görüp, onlardan Allah (c.c)’a sığınmıştır. “Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan ve düşkün ihtiyarlıktan sana sığınırım.”[27]

Mal, Evlat ve Komşu anlamında,İnsanın ailesi, malı, komşusu yüzünden uğrayacağı fitneye(musibete) karşılık namaz kılması, oruç tutması, sadaka vermesi kefaret olur.”[28]

Deccal Fitnesi anlamında, kıyamet öncesinde ortaya çıkacak olan deccal fitnesi, belâ ve musibet olarak hadislerde çokça zikredilmektedir. Nitekim bir hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.v), “Deccal fitnesinden Allah (c.c)’a sığının”[29] buyurmuştur.

Fesad ve Bozgunculuğun Artışı anlamında, “Sabrediniz, çünkü bundan sonra gelecek zaman muhakkak bundan daha fena olacaktır ve bu fenalık Rabbinize kavuşuncaya kadar böyle sürüp gidecektir.”[30]

Fakirlik ve Zenginlik anlamında, bazen fakirliğin bazen de zenginliğin imtihana sebep olduğu hadislerde haber verilmektedir. “Allah (c.c)’ım zenginlik gururunun şerrinden sana sığınırım, fakirlik fitnesinden de sana sığınırım.”[31]

Açlık manasında, hadislerde açlık belâ ve musibet olarak zikredilmiştir. “Allah (c.c)’ım açlıktan sana sığınırım”[32]

Kuraklık ve Kıtlık manasında, “İlahi! Yusuf’un yedi yılı gibi yedi yıllık şiddet ile bu heriflerin belâsını başımdan at da onlarla uğraşmayayım”[33]

Hastalık anlamında, hadislerde bir kısım hastalıklar zikredilerek onların musibet oldukları vurgulanmıştır. Mesela 1. Humma; “Humma benim ateşimdir,  ben onu mü’min kuluma musallat ederim, ta ki, ateşten tadacağı nasibini dünyada tatmış olsun.”[34] 2. Veba; “Bir kavimde fuhşiyat (haramlar) zuhur eder ve alenen işlenirse, aralarında veba ve daha önce gelip geçmiş olan atalarında görülmeyen hastalıklar zuhur eder.”[35] 3.  Diğer tüm hastalıklar; “Mü’min kişiye bir ağrı, yorgunluk, hastalık, üzüntü, eziyet, gam hatta ufak tasa isabet edecek olsa, Allah (c.c) onun sebebiyle mü’minin günahından bir kısmını mağfiret buyurur”[36]

Bir kısım azap çeşitleri anlamında, yerin dibine geçirme,[37] maymun ve domuza çevirme,[38] düşmanın kalbine korkunun gelmesi ve kalbe dünya sevgisi ile ölüm korkusunun verilmesi [39] ve kabir azabı[40] gibi manalarda kullanılmıştır.

İnsanın başına gelebilecek her olumsuz durum anlamında, Ayağına batan dikenin verdiği acı da dâhil olmak üzere Müslümanın başına gelen her türlü yorgunluk, hastalık, tasa, keder ve üzüntüyü, Allah (c.c) mü’minin hatalarını mağfiret etmeye vesile kılar.[41]

Musibet Çeşitleri

  1. Yeryüzüne isabet eden musibetler (deprem, sel, yangın, kuraklık vs.)
  2. İnsana isabet eden musibetler (hastalık, zulüm, işkence, yoksulluk vs.)
  3. Mala isabet eden musibetler (yanma, gasp edilme, çalınma, bozulma, kırılma, kaybolma, iflas vs.)
  4. Dine isabet eden musibetler (şirk, nifak, küfür, isyan vs.)[42]

İlk üç madde isyan etmemek, sabretmek ve teslimiyet göstermek şartıyla musibet olmaktan çıkar. Allah (c.c)’ın rızasını kazanmaya vesile olduğu için nimet olur. Bunlar içerisinde asıl ve zararlı musibet, dördüncü maddede bahsedilen dine gelen musibetlerdir.

Dini musibet: En büyük musibet, en zararlı musibet dine gelen musibetlerdir. Dine gelen musibetler ya umumi olur ya da şahsi olur. Mesela vatanın işgal edilmesi, ezanın susturulması, ırz ve namusların ayaklar altına alınması umumi musibetlerdendir. Kişinin küfre düşmesi, münafıklık yapması, büyük günahları hafife alarak işlemesi de dine gelen şahsi musibetlerdir. Dini musibetlerden her vakit Allah (c.c)’a sığınmak gerekir.[43] “Bir kulun (Allah (c.c) esirgesin) dinini kaybetmek suretiyle uğradığı din nurundan mahrumiyeti ve dinsizlik felaketi musibetlerin en şiddetlisidir.”[44] Çünkü diğer musibetler sadece geçici dünya hayatının bir bölümünü ilgilendirirken dini musibetler hem bu dünyada hem kabirde hem de ahirette büyük sıkıntı ve azapları netice vermektedir.

“İmam Gazali (r.a), insanlara gelen musibetleri üç kısma ayırmıştır.

Birincisi, münafıklara gelen hastalık ve musibetlerdir ki Allah (c.c)’a isyan ettiği için onun başına gelen musibetler azab ve cezadır.

İkincisi, mü’minin başına gelen hastalık ve musibetlerdir ki, mü’min Allah (c.c)’tan geldiğini bilip sabrettiği için musibeti günahlarına kefaret olur.

Üçüncüsü de, şükür makamında olan mü’minlerin başına gelen musibet ve hastalıklardır ki, o mü’min musibet ve hastalıklar esnasında Allah (c.c)’a hamd ve şükrettiğinden derecesinin yükselmesine vesile olur.”[45]

Belâ ve musibetlerin bazı sebepleri şunlardır:

  1. İbadetlerin terk edilmesi.
  2. Dini değerlere hürmetsizlik edilmesi.
  3. İnsanların iyiliği emretmemesi ve kötülükten sakındırmaması.
  4. İnsanların zulmetmesi ve zulme taraftar olması.
  5. İşlenen günahlardan dolayı cezalandırılması.
  6. Mü’min ve münafıkların ayırt edilmesi.
  7. Allah (c.c)’a isyan ve emirlerine muhalefet edilmesi.

Belâ ve Musibetlerin Bazı Hikmetlerini Şöyle Sıralayabiliriz:

  1. İmtihana vesile olması.
  2. Günahların affına vesile olması. 
  3. Manevi makam ve derecelerin yükselmesine vesile olması.
  4. Ömrün bereketlenmesine vesile olması.
  5. Acizliğini ve fakirliğini hissederek gafletten uyandırmaya vesile olması.
  6. İlahi ikaza vesile olması.
  7. Sabrederek sevap kazanmaya vesile olması. 
  8. Fark edilemeyen nimetlerin fark edilip şükre vesile olması. 
  9. Ölümü hatırlatıp ahiret için çalışmaya vesile olması.
  10.  Daha büyük musibetlerin gelmesine engel olması.
  11.  İhlasa vesile olması.
 

[1] Süleyman Uludağ, “Belâ”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (Ankara: TDV Yayınları, 1992), 5: 380.

[2] Rağıb el-İsfehanî, “Belâ”, Müfredât, Pınar Yayınları, Çvr. Yusuf Türker, (İstanbul: 2018), 241.

[3] İsfehanî, “Belâ”, 242.

[4] İsfehanî, “Belâ”, 242.

[5] Muhammed b. Mükerrem İbn Manzûr, Lisânü’l-ʿArab, nşr. Dâru’s-Sadr (Beyrut: Dâru’s-Sadr, 2010), “ʿsvb”, 1/534-537.

[6] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, 2. Baskı (Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2016), 9: 329.

[7] Bakara 2/49. ; A‘râf 7/141. ; İbrâhîm 14/6.

[8] Duhân, 44/33.

[9] Sâffât, 37/106.

[10] Enfâl 8/17.

[11] Uludağ, “Belâ”,  5: 380.

[12] Enbiya, 21/35.

[13] İbn-i Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, trc. Bekir Karlığa-Bedrettin Çetiner (İstanbul: Çağrı Yayınları, 1994), 10: 5333.

[14] Maide, 5/106.

[15] Taha, 20/40.

[16] İsra, 17/83.

[17] Kalem, 68/17.

[18] Meryem, 19/4.

[19] Şems, 91/14.

[20] Araf, 7/162.

[21] Tevbe, 9/120.

[22] Araf, 7/168.

[23] Secde, 32/21

[24] Araf, 7/94.

[25] Tirmizî, “Kıyame”, 30 (2465).

[26] Tirmizî, “Fiten”, 38.

[28] Buhârî, “Savm”, 3.

[29] Müslim, “Cennet”, 67.

[30] Buhârî, “Fiten”, 6.

[31] Buhari, “Deavat”, 39.

[32] İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı,  (Ankara: Akçağ Yayınları 1995), 17: 427.

[33] Müslim, “Sıfat’ul Münafikin”, 2798.

[34]  Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı, 13: 288.

[35]  Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı, 11: 360.

[36] Buhari, “Merda”, 1.

[37] Buhari, “Mezalim”,13.

[38] Ebu Davud, Melahim”, 10.

[39] Ebu Davud, Melahim”, 5.

[40] Buhari, “Cihad ”, 25.

[41]  Buhari, “Merda”, 1.

[42] Fikret Karaman v.dğr., “Musibet”, Dini Kavramlar Sözlüğü (Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2017), 473.

[43] Bediüzzaman (Said Nursi), Lem’alar, (İstanbul: Hayrat Neşriyat Osmanlıca Nüsha, 2015), 8.

[44] Ebü’l-Abbâs Zeynüddîn (Şihâbüddîn) Ahmed b. Ahmed b. Abdillatîf eş-Şercî ez-Zebîdî. Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sahih Tercemesi ve Şerhi, trc. Kâmil Miras (Ankara: DİB Yayınları, 2019). 8: 334.

[45] Zebîdî. Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sahih Tercemesi ve Şerhi, 8: 331..