Arama sonuçları: 279 sonuç bulundu.

Şeytan bir tane midir? Yoksa birden daha fazla mıdır? Eğer birçok ise Cenabı Hak “güzellikler benden kötülükler nefsinizden” diyor. O halde şeytan gibi kötü olan şeyi niçin yaratıyor?
Şeytanlar insanlara musallat edilmiş ve günahları telkin ediyorlar. Bizim suçumuz ne?
Bir kısım insanlar hasta olduklarında şifayı sadece haplara ve doktorlara verip Cenab-ı Hakk'ı hiç hatırlamıyorlar. 'İlaç içtim şifa buldum' diyorlar. Sebeblere sarılmayı esas alan ve dünya açısınsan doğru gibi gözüken bu duruma nasıl yaklaşılmalıdır? Üstadın Tabiat Risalesi'nde veya sair yerlerdeki açıklamalarıyla nasıl bağlantı kurulabilir?
Üstad neden sineğin yaratılmasıyla kainatın yaratılmasını bir tutuyor? Lemalarda geçen ayette, "taptıklarınızın hepsi toplansa bir sineği dahi yaratamazlar" buyuruluyor. Bundan ne anlamalıyız.
Tabiat Risalesi'nde geçen şu suali nasıl anlamalıyız? "Bazı esbab,cüziyyatın bazı ubudiyetlerine merci olsa o mabud-u mutlak olan zat-ı vacibül vücuda müteveccih zerrattan seyyarata kadar mahlukatın ubudiyetlerine ne noksan gelir?''
Deniliyor ki, siyah ten rengi olan kişilerin toprağı kaliteli olduğundan siyahdır. Bu doğru mu? Ten renklerinin hikmeti nedir?
Kainata baktığımızda görerek bilerek yapılan icraatleri görüyoruz ve bunların Allah'ın varlığını ,kudreti ve ilmini gerektirdiği muhakkak... Ancak bu işleri yapan zatın ilim ve kudretinin sonsuz olduğunu nasıl anlayabiliriz?
14. Sözün Zeylini özetler misiniz?
6. meseledeki “Gökleri ve yeri yarattı.” En’âm Sûresi, 6:1. “Göklerin ve yerin Rabbi.” Ra’d Sûresi, 13:16. ayetlerin açıklamalarında yer gökyüzüne denk tutulmuştur. Bundaki hikmet nedir.?
"Hem tevhîdin sırrıyla, şecere-i hilkatin meyveleri olan zîhayatta bir şahsiyet-i İlâhiye ve bir ehadiyet-i Rabbâniye ve sıfât-ı seb‘aca ma‘nevî bir sîmâ-yı Rahmânî ve bir temerküz-ü esmâ ve اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُ deki hitâba muhâtab olan zâtın bir cilve-i taayyünü ve teşahhusu tezâhür eder. Yoksa o şahsiyetin ve o ehadiyetin ve o sîmânın ve o taayyünün cilvesi inbisât ederek kâi...