Süllemi Burhan
ir mûcid lâzımdır. Çünki mümkinat, birbirini icad edip teselsül

ir mûcid lâzımdır. Çünki mümkinat, birbirini icad edip teselsül
"Mümkinat mahiyetlerinin mutlak kemali, mutlak vücuddur. Hususî kemali, istidadlarını kuvveden fiile çıkaran ona mahsus bir vücuddur." (29. Söz) cümlesini izah eder misiniz?
"Fakat mümkinatta, hakikî ve tabiî lüzum-u zâtî olmadığından, mümkinatta zıdlar birbirine girebilmiş. Mertebeler tevellüd ederek ihtilafat ile tagayyürat-ı âlem neş'et etmiştir." Burayı izah eder misiniz?
Allah'ın, yarattığı mahlukata benzemediğini nasıl anlatabiliriz?
Bediüzzaman Üstadımız Emevi Camiinde hutbe verirken babasının Hafız Tevfik Ağabeye "Dilkkat et! İleride sen bu zata talebe olacaksın! diyor. Bediüzzaman Hazretleri de yıllar sonra Tevfik Ağabeye; "Ben seni o zaman talebeliğe kabul ettim." diyor diye duyuyoruz. Doğruluğu var mıdır?
"Sonra (çok perdeler geçerek Rabbine) yaklaştı, derken daha da yaklaştı. O kadar ki, kab-ı kavseyn (iki yay) kadar veya daha da yakın oldu!" (Necm, 8-9) Bu ayet Peygamberimize ve Allah'a (cc.) mı işaret ediyor?Sorunun cavabı evetse (Haşa) Peygamberimiz bütün kainatı dolaştıktan sonra, Allah'ın bir mekanı mı var ki ''iki yay mesafesi kadar yaklaştı'' ifadesi kullanılıyor?
Cenab-ı Hakk'a malûm ve ma'ruf ünvanıyla bakacak olursan, meçhul ve menkûr olur. Çünkü, bu malûmiyet, örfî bir ülfet, taklidî bir sema'dır. Hakikatı ilâm edecek bir ifâde de değildir. Burada anlatılmak istenen nedir? Neden haşa Allah'ı (c.c) bilemeyiz ve o bilinemez deniyor? Halbu ki kendisini tanıtmak için birçok peygamber ve kitaplar gönderen Allah (c.c) madem bilinmeyecekse neden bu kadar çok kendisini tanıtmak istesin ki? Genişçe izah ederseniz seviniriz.
"Bütün Esmâ-i Hüsnânın ifâde ettiği mânâlar ile bütün sıfât-ı kemâliyeye, Lâfza-i Celâl olan Allah bil'iltizam delâlet eder. Sair ism-i haslar yalnız müsemmâlarına delâlet eder, sıfatlara delâletleri yoktur. Çünkü sıfatlar müsemmâlarına cüz olmadığı gibi, aralarında lüzum-u beyyin de yoktur. Bu itibarla ne tazammunen ve ne iltizamen sıfatlara delâletleri yoktur. Amma Lâfza-i Celâl, bil-mutabakat Zât-ı Akdes'e delâlet eder. Zât-ı Akdes ile sıfât-ı kemâliye arasında lüzum-u beyyin olduğundan, sıfatlara da bil'iltizam delâlet eder. Ve keza, ulûhiyet ünvanı sıfât-ı kemâliyeyi istilzam etmesi, ism-i has olan Allah'ın da o sıfâtı istilzam ettiğini istilzam ediyor." Bu paragrafta geçen “sair ism-i haslar yalnız müsemmâlarına delâlet eder, sıfatlara delâletleri yoktur” ifadesi ile Allah (c.c) diğer isimleri mi kastediliyor? Yoksa başka varlıklardan mı bahsediliyor?
Allah'ın eşyayı "Mualecesiz ve mübaşeretsiz" yaratması nasıldır? "Mualecesiz" yaratmasından anlaşılması gereken nedir?
23.Sözün 2.Mebhası'nda geçen, "her mekanda hazır, mekandan münezzeh" ifadeleri birbirine tezat bir durum gibi görünüyor. Bunu açıklayabilir misiniz?
Hz. Peygamber (sav) Mirac Gecesi Allah'ı görmüş müdür? Bir kısım rivayetler gördüğünü ifade ederken bir kısım rivayetler Allah'ın nûrunu gördüğünü ifade ediyor. Mirac hakkındaki tüm rivayetler hakkında, özellikle Hz. Aişe (ra), Hz. Abdullah b. Abbas (ra) ve İkrime'nin (ra) rivayet ve görüşleri hakkında bilgi verir misiniz?
Cenabı Hakk'ın Hak, Hafiz, Hakim, Cemil Rahim gibi isimleri haşirsizliğe nasıl müsade etmez?
Daire-i imkan nedir. Mahiyyeti nasıldır. Mükevvenat nedir. Mahiyyeti nasıldır. Daire-i imkan ve Mükevvenat iç içemidir ve yerleri nerelerdir?
Allah'ın bir şey ile bin şeyi yaratması, bir çiçek ile bir baharı yaratması arasında fark yoktur diyoruz. Bir ile bin veya bir ile nihayetsiz işleri yapmak için neden aynı kuvvetin sarfı yeterlidir?
Kainatta her maddenin her canlının ve her şeyin bir eşi var. Öyleyse (haşa) Allah'ın da bir eşi var sorusu aklımıza gelirse cevabı nasıl olurdu?
Bizler insan ve başta mâhluk olduğumuz için her şeyde mutlaka bir başlangıç noktası arıyoruz. Ancak biliyoruz ki Rabbimizin varlığı başlangıçsızdır. Bunu nasıl açıklayabiliriz?
15. Şua'da geçen, "kudsî yedi sıfattan (sübûtî sıfatlardan) bir cihette en birincisi olan ilim dahi..." denilmektedir. İlim sıfatı ne cihetle birincidir?


Elhamdülillah, uzun süredir üzerinde titizlikle çalıştığımız Hayrat Risale-i Nur mobil uygulaması nihayet sizlerle buluştu. Artık Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî'nin eşsiz külliyatı cebinizde taşıyacağınız bir kütüphane hâline geliyor.

Bediüzzaman, 1928 inkılâbı sonrası Kur'ân harflerine sadık kalarak Risaleleri el yazısı ve teksirle çoğaltmış; matbada Latin harfli baskıyı yalnızca zaruret ölçüsünde kabul etmiştir.

Bediüzzaman Said Nursî, medrese tahsilini henüz 14 yaşında tamamlayıp hem dinî hem fenî ilimlerde derinleşen, sürgün ve hapis yıllarında 130 risaleden oluşan Risale-i Nur Külliyatı'nı kaleme alarak asrın müceddidi sayılan büyük bir İslâm âlimidir.
