Amirim parasını verip içki almamı istedi. Bir an içkiyi taşımanın haram olduğunu düşünemedim. Zaten parasını verdi kendisi içecek diye boş bulundum ve aldım. Bir hadis-i şerifte taşıyan da lanetlidir, taşıyan da içenle aynı günahı işlemiştir, yazıyor. Bu hadisleri sonradan gördüm. Yani bilmeden en büyük günahlardan birini işlemiş oldum. Aşırı pişmanım, tövbe ettim. Başka ne yapmam gerekir?
Ben büyük bir günah işledim. Günahımdan pişman olup tövbe ettim fakat benim bu günahımı bilen kişiler beni küçük düşürmek için herkese anlatıyorlar. Bu durumda Allah tövbemi kabul eder mi?
"Bir zaman Emirdağ’ında ikāmete me’mur edildim. Tek başıma bir menzilde, âdetâ bir haps-i münferid içinde bana çok ağır gelen bu tarassudlar ve tahakkümlerle bana işkence vermelerinden, hayattan usandım. Hapisten çıktığıma teessüf ettim. Ruh u cânımla Denizli hapsini arzuladım ve kabre girmeyi istedim. “Hapis ve kabir, bu tarz-ı hayata müreccahtır” diyerek, ya hapse veya kabre girmeye karar verirk...
İşte felsefenin şu esasat-ı fasidesinden ve netaic-i vahîmesindendir ki: İslâm hükemasından İbn-i Sina ve Farabî gibi dâhîler, şaşaa-i surîsine meftun olup, o mesleğe aldanıp, o mesleğe girdiklerinden; âdi bir mü'min derecesini ancak kazanabilmişler. Hattâ İmam-ı Gazalî gibi bir Hüccet-ül İslâm, onlara o dereceyi de vermemiş. (Sözler)
Evet İbn-i Sina'nın bazı sözlerini, kanunlarını bazı yerlerde...
Bir kişi ticarette batsa, borcunu çok ödeme gayretinde olmasına rağmen ödeyemeden ve mal bırakamadan vefat etse, onun yerine de bu borçları ödeyecek kimse olmasa bu kişinin ahiretteki durumu ne olur? Allah'ın bu borcu kişinin pişmanlığı ve çaresizliğinden dolayı üstlenme durumu olabilir mi?
Şu kâinat Hâlık-ı Zülcelalinin hem cemalî, hem celalî iki kısım esması bulunduğundan ve o cemalî ve celalî isimler, hükümlerini ayrı ayrı cilvelerle göstermek iktiza ettiklerinden, Hâlık-ı Zülcelal kâinatta ezdadı birbirine mezcedip ve birbirine mukabil getirip ve birbirine mütecaviz ve mütedafi' bir vaziyet verip, hikmetli ve menfaattar bir nevi mübarezesuretine getirmiş, ve ondan zıdları birbiri...
Cennette mertebesi farklı olan kişiler icin üstad aynı yerde bulunup farklı lezzetler alma gbi izah etmis. Hadislerde de sadece oruç tutanların reyyan kapısından gireceği cennet ve sadece belli bi ameli yapanların alacağı köşklerden bahsediliyor. Bu köşkleri mertebesi düşük olanlar görmedigi zamanlarda mi gezecek oraları hakedenler? Çünki mesela sadece oruç tutanların girecekleri yer oralar
"O çare ise şudur ki o cüz-i ihtiyarîden dahi vazgeçip, irade-i İlahiyeye işini bırakıp, kendi havl ve kuvvetinden teberri edip, Cenab-ı Hakk’ın havl ve kuvvetine iltica ederek hakikat-i tevekküle yapışmaktır. " 17. Söz'ün zeylinde geçen bu kısmındaki "cüzi ihtiyariden vazgeçmeyi" nasıl anlayacağız? İzah eder misiniz?
24. sözde geçen "Demek, bütün kâinâtı arkada bırakmak şartıyla mahlûkiyetin kapısından Hâlık isminin müntehâsına yetişirsin. Dâire-i sıfâta yanaşırsın." ifadesi izah eder misiniz.
Evet, hergün, her zaman, herkes için bir âlem gider, taze bir âlemin kapısı kendine açılmasından, geçici her bir âlemini nûrlandırmak için ihtiyaç ve iştiyâkla لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ cümlesini bin def‘a tekrar ile, o değişen "perdelerin" her birisine bir لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ ’ı bir lâmba yaptığı gibi; öyle de, o kesretli, geçici "perdeleri" ve o tazelenen seyyâr kâinâtları... Değişen pe...