Soru

İmamet Meselesi / Şia

"Mesele-i İmamet, meseleyi fer’iyye olduğu halde ziyade ehemmiyet verildiğinden meseley-i imaniye sırasına girmiş…" Bu cümleyi izah eder misiniz?

Tarih: 2.05.2024 21:08:43

Cevap

Üstadımızın bu cümlesi manaen İbn Haldun (v. 808/1406) Mukaddimesinde şöyle aktarılmaktadır; “İmamet meselesi Ehl-i Sünnet âlimlerince eserlerinde incelenmeye başlaması Şiiliğin tesiriyle olmuştur. Şiller imameti akide konusu yaptıkları için Ehl-i Sünnet bilginlerinin eserlerinde imamet konusuna yer vermişlerdir. Ehl-i Sünnet'e göre imametin içtimai bir konu olup akide ile ilgisi yoktur.[1]

Ehl-i Sünnet'e göre imamet; imana ait akidelerle ilgili değildir. Şiiliğin aksine, Ehl-i Sünnet imamet konusunu akaid esaslarından kabul etmez, ama bu meseleyi ammenin seçimiyle ilgili görüp umumun yararına ait bir mesele olarak değerlendirir.

Bu meseleyi daha iyi anlamak için Şia’nın imamiyet meselesini detaylandıralım;

Şiiliğin esası, Hz. Peygamber (s.a.v) den sonra yerine geçecek halifenin Ehl-i Beyt'ten birisinin olması görüşü oluşturur. Onlara göre Hz. Peygamber (s.a.v) den sonra Ehl-i Beyt'ten halife olabilecek iki kişi vardı: Hz. Abbas ve Hz. Ali. Fakat bu iki büyük sahabi, Hz. Peygamber'in yerine halife olmamışlardır. [2]

Başlangıçta bir sorun olarak görülmeyen hilafet meselesi, daha sonra büyüyüp Müslümanları kuşatan büyük bir olay halini aldı. Birtakım gelişmeler sonucu Hz. Ali (r.a) taraftarları anlamına "Şi'at-u Ali” oluştu. Bu grup hilafeti genel idari hizmetler için oluşturulmuş bir kurum olarak değil, dinin rüknü, İslâm'ın temeli olarak görmeye başladılar. [3]

Şiiliğe göre imamet vaciptir, gereklidir.[4] Bu, Allah'a düşen bir vaciptir. İmamet nübüvvetin devamıdır. İnsanlığa doğru yolu gösterme, iyi ve güzel olana çağırma ve götürme vazifesinde imam peygamberlerin yerine geçer. Onun her zaman bulunması gerekir. İmam, peygamberin genel velayetine sahip olarak insanların işlerini düzenleyen rehberdir. O adaleti sağlar, zulmü ortadan kaldırır. Allah nasıl ki insanları peygambersiz bırakmayarak onlara bir yol gösterici göndermişse, peygamberden sonra bir imam tayin ederek yine onları rehbersiz bırakmamıştır.

Şi'a taraftarları, Hz. Peygamber'in (s.a.v) kendisinden sonraki imamı tayin etmesi gerektiği üzerinde durdular. Söz konusu imamın küçük büyük bütün günahlardan masum olması gerektiğini iddia ettiler. Hz. Peygamber'in (s.a.v) Hz. Ali' den razı olduğunu ve onu kendisine kati delillerle halife bıraktığını iddia ettiler ve bunu mezhep görüşü haline getirdiler. İddialarını ispat için olmayacak, çok zorlama bazı te'villerde bulundular. [5]

Şiiler, Hz. Peygamber'den (s.a.v) sonraki tutumları ile imamet bağlamında farklı bir yola girdiler. Onlara göre, peygamber yerine bir vasi, imam bırakır. Bu noktadan itibaren nübüvvetle imamet eşdeğer bir makam haline getirilir, imamet nübüvvetin devamı şeklini alır, dinin usulünden sayılır.

Bilhassa İmamiyye mezhebi, imameti Allah tarafından verilen bir makam olarak kabul eder. Allah, nasıl peygamberi onların arasından seçmişse, nasıl ona itaatı farz kılmışsa, peygamberine de Hz. Ali'nin imametini ümmetine bildirmesini, kendisinden sonra onun imam olduğunu tebliğ buyurmasını emretmiştir.[6] İmamet anlayışlarından dolayı Şiilikte nübüvvete önem verilir, nübüvvete ihtiyaç ve onun faydası bilhassa belirtilir. Zira imamet nübüvvete dayalı bir müessesedir, kurumdur.

Görüldüğü gibi imamiyyet, devlet başkanı, reis, halife ismi ne olursa olsun Müslümanlar için önemli bir konudur. Zira Peygamberimiz’den (s.a.v), Osmanlı Döneminin sonuna kadar bu müessese devam etmiştir. Ancak bu hiçbir zaman imanî bir mesele olmamıştır. Şia’nın yukarıda belirtildiği gibi imamiyeti yanlış bir tarzda yorumlaması, kendi inançlarının esası olarak değerlendirmesi, imama peygamber gibi bir yetki vermesi ve İslâmiyet’in temel meselesi gibi yorumlamaları Ehl-i Sünnet âlimlerini bu konuda fikir beyan etmeye itmiştir. Ehl-i Sünnet âlimlerimize göre imanî bir mesele olmasa da Şia’nın bunu iman meselesi yapması nedeniyle “akaid” kitapları ve meseleri arasına girmiştir.


[1] İbn Haldun, Mukaddime, haz. Süleyman Uludağ, İstanbul  1983, s. 166

[2] Şerafettin Gölcük-Süleyman Toprak, Kelam Tarihi Ekoller ve Problemler, s.36

[3] Ahmed Emin, Fecru'l-İslam, Kahire, 1347, s. 266

[4] Şeristani, a Şehristani, el-Milel, Kahire, 1961, s. 13, 146.

[5] Şehristani, el-Milel, Kahire, 1961, c. 1, s. 146.

[6] Kaşifu'l-Gita, Caferi Mezhebi, İstanbul, 1979, s. 48-51.


Yorum Yap

Yorumlar